5 Kasım 2025 - 16:57
Washington’dan Beyrut’a Sert Mesaj: Doğrudan Müzakere Olmadan Başka Yol Yok

Washington yönetimi, Lübnan ile İsrail arasında arabuluculuk ya da vekâlet seçeneklerini reddediyor; Beyrut’a iletilen net mesaj, “İsrail’in cezalandırıcı adımlarından kaçınmanın tek yolu, direnişi silahsızlandıracak idari tedbirler almak ve doğrudan siyasi müzakere masasına oturmaktır.”

Uluslararası Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı -ABNA- ABD’nin diplomatik hattı bu kez açık ve tek taraflı: Lübnan-İsrail hattındaki gerilimi çözmenin reçetesi, yalnızca iki devletin doğrudan masaya oturmasıdır. Washington yönetimi, bölgesel aktörlerin arabuluculuğunu ya da direniş mekanizmalarına dokunmadan geliştirilecek herhangi bir formülü kabul etmeyeceğini Beyrut’a iletti.

Mesajın içeriği iki noktada yoğunlaşıyor. Birincisi, İsrail’in uyguladığı –ABD’nin tanımladığı şekilde– “cezalandırıcı” politikaların sürdürülebilir olmadığı; bu tür adımların yalnızca tırmanmayı beslediği. İkincisi ise, çözümün koşulu olarak görülen “direnişin idari yollarla tasfiyesi”: ABD’ye göre kalıcı sükûnet, Lübnan yönetiminin sahadaki silahlı aktörleri kontrol altına almasıyla mümkün.

Beyrut ne yapar sorusu, Lübnan’ın kırılgan iç dengeleri yüzünden basit değil. İç siyaset, Hükümet, Hizbullah ve diğer siyasi cepheler arasında şekilleniyor. Washington’un önerisi, pratikte Hizbullah’ın elindeki askeri kabiliyeti azaltacak adımları; yani kuvvetlerin geri çekilmesi, milis yapılarının sivilleştirilmesi veya güvenlik güçlerine entegrasyon gibi düzenlemeleri içeriyor gibi okunuyor. Ancak bu tür talepler, Lübnan’da meşruiyet, güvenlik ve onur eksenli güçlü itirazlarla karşılanıyor.

Direniş ekseni ve Hizbullah çevreleri, ABD’nin dayattığı bu formülü “tek taraflı baskı” ve “meşruiyeti yok sayma” olarak değerlendiriyor. Onlara göre askeri varlık, ülkenin kuzeyinde ve sınır hattında elde edilen caydırıcılığın temelini oluşturuyor; bu yapı ortadan kalkarsa İsrail’in tavizsiz politikalarına karşı savunmasız kalınır. Bu bakış, Beyrut hükümetinin Washington’a karşı temkinli bir denge politikası izlemesine yol açıyor.

Diğer yandan, Batılı ve Arap bazı aktörler, doğrudan müzakereler üzerinden çatışmayı “normalleştirme” riskine işaret ediyor. Müzakereler masaya konulsa dahi, tarafların ön koşulları ve güven inşa mekanizmaları uzun ve kırılgan bir süreç vaat ediyor; geri çekilme, güvenlik garantileri, mülteciler, sınır kontrolleri gibi ağır teknik ve siyasi meseleler çözülmeden kalacaktır.

Bölgesel aktörler de sürecin içine çekiliyor. Paris, Riyad ve Kahire gibi başkentler hem ABD ile hem de kendi bölgesel çıkarlarıyla paralel bir diplomasi yürütüyor; amaç hatayı sınırlamak, tırmanmayı önlemek ve bir ölçüde kendi nüfuz alanlarını korumak. Bu çok aktörlü manzara, Washington’ın “tek çözüm” dayatmasını uygulamaya koymayı teknik ve siyasi açıdan zorlaştırıyor.

Analistler için kilit soru şu: ABD’nin ısrarı, Lübnan’da iç istikrarı sağlayacak mı yoksa yeni bir çatışma dinamiğini tetikleyecek mi? Gerçekçi senaryolarda, Beyrut’un Washington ile mesafeyi koruyup aynı zamanda sahadaki güç dengelerini gözeten yarı-bağımsız çözümler araması muhtemel. Ancak kısa vadede tek gerçeklik, diplomatların söylediklerinin sahadaki güç odakları tarafından kolayca kabul edilmeyeceği.

Sonuç olarak Washington’ın Beyrut’a ilettiği reçete net ve zorlayıcı: Doğrudan müzakere, direnişin idari olarak kısıtlanması — kabul edin ya da etmeyin, bu öneri Lübnan siyasetinin merkezine yerleşti. Kararların nasıl alınacağı, kaçınılmaz olarak iç dengeler, bölgesel müttefiklikler ve halkın algısı tarafından belirlenecek; süreç hem kırılgan hem de denklemin tüm tarafları için risklerle dolu.

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha